15.04.2017
Devlet Bahçeli'nin, TBMM'deki bir grup toplantısında fitilini ateşlediği, bütün yetkilerin tek kişiye verileceği anayasa değişiklik teklifini halkımız 16 Nisan'da oylayacak.
Sonuçla ilgili bilimsel araştırma yapan gruplar dışında, diğer tarafların tahminleri kendi istek ve arzuları yönünde, halkımızın tercihini, birkaç gün sonra göreceğiz. Yalnız şunu biliyoruz ki, her şey bıçak sırtı!
Ülke bu yola neden sokuldu, şu anda bunu, oyunu kuranlar dışında kimse bilmiyor. Devlet Bahçeli, partisini bölme pahasına bu yola neden girdi? Adalet ve Kalkınma Partisi hiç tereddüt etmeden bu işin üzerine neden hemen atladı? Yoksa önceden kendi aralarında bir çalışma yaptılar da, bir iş bölümü çerçevesinde rollerini mi oynadılar? Şimdilik bunların hepsi bizim için karanlıkta.
Bu anayasa değişiklik teklifinin oluşturduğu taraflara bir bakalım: Bir tarafta yani ''evet'' tarafında; Sayın Erdoğan/Adalet ve Kalkınma Partisi, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici ve bunlara güven duyan kitle; ''hayır'' tarafında ise özgür düşünceli bireyler ile, bu bireylerin oluşturduğu partiler ve sivil toplum örgütleri.
Hayır diyenler, doğal olarak anayasa değişikliği ile ne yapılmak istendiğini ve bununla ne getirildiğini anlatıyor. Evet diyenler ise hayal ötesi hiçbir gerçeklikle örtüşmeyen şeylerle toplumu oyalıyorlar. Özellikle de yapmak istedikleri tek iş, değişikliğin ne içerdiğini anlatmamak!
Buna göre eğer evet çıkarsa mücadale devam eder. Çünkü Kenan Evren Anayasası %92 ile kabul edilmesine rağmen halkın içine hiç sinmemişti, şimdi ise %50 civarında bir oranla kabul edilirse, bu mu halkın içine sinecek? O sebeple anayasa tartışması hiç bitmeyeceği gibi, bundan sonra yapılacak seçimlerde katılım düşer, meydan terör örgütlerine kalır, var olan kaos da derinleşir.
"Devleti yeniden kuruyoruz", "Yeni Osmanlı'yı kuruyoruz", "sınırları genişletiyoruz" derken, dillerin altındaki baklalar da yavaş yavaş çıkmaya başladı. Kanaatimce kafalarında şu proje var: İleride KCK projesiyle de örtüşebilecek, Irak Kürdistan'ı etrafında bir Kürdistan Federasyonu kurulmasına destek vererek, Türkiye'deki illerin de katılımını sağlayıp, ülkeyi bir federasyona dönüştürmek.
Bu o kadar kolay mı? Kocaman bir hayır! Çünkü kazın ayağı pek de öyle değil. Hep deniyor ya, "dünya beşten büyük". Haydi bir an için öyle olduğunu düşünelim, "dünya beşten büyük" olsun. Kaldı ki dünya da arkamızda değil. Bir defa Irak ve Suriye'nin bir parçasının bölünüp Türkiye ile federasyon kurmasına Arap ülkeleri ve İran tepeden karşı çıkar, hatta toplu bir savaş sebebi bile sayılabilir. Burada oluşacak kırılganlığı ise 'dünyadan' küçük olduğu düşünülen beşler (!) de dünya dengelerini bozmama adına ve çıkarlarına uygun düşmeyeceği için bölgede sınır değişikliklerine izin veremezler.
Ancak bir gerekçe ile buna izin verebilirler: ''Bu federasyon yürümez, ileride nasıl olsa Kürtler bağımsızlık fikrinden vazgeçmezler, yesinler birbirini ve bölünsünler ki, bizim de yüz yıllık hayalimiz gerçek olsun!'' Saddam Kuveyt'i işgal ederken de böyle bıyık altından kıs kıs gülmemişler miydi? Ya sonuç! Şimdi Irak bölünmek üzere can çekişmiyor mu?
Eğer hayır tercihleri önde çıkarsa Türkiye derin bir nefes alır, siyaset yeniden şekillenir. 2002'den bu yana devam eden bu yapı son bulur. MHP ve merkezde oluşacak dip dalga yeni bir harekete dönüşür, İslami değerlerin istismar edilmesinden bıkan ve bu değerlerin de korunmasını isteyenler Saadet Partisi saflarına geçer, CHP daha da güçlenir, HDP bölgesel önceliğini bırakıp ülke genelinde siyaset yapmaya yönelir.
Umarım öyle de olur. Birlik ve dirlik içinde yaşamak varken, hırsların esiri olmadan, sistemle bu kadar oynamadan, demokrasimizi geliştirerek, parlementer sistemle huzur içinde yaşayabiliriz. Yeter ki tek adam rejimine dönüşecek bu değişikliğe ''evet'' denilerek ülke bir maceraya sürüklenmesin.